Bizim, dünyaya geliş sebebimizdir anne babamız. Bizi dünyaya getiren, her türlü nazımızı çekerek bizi büyüten, Allah'ı, Peygamberini (s.a.s) bize tanıtan sevdiren, “adam” olabilmemiz için yol ve istikamet gösteren onlardır. Ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Biz insanlar çoğu zaman elimizdekinin kıymetini ne yazık ki kaybettikten sonra anlıyoruz.
Anne-babamıza iltifat edip güzel sözler söylemek, sarılıp öpmek için bayramların gelmesini beklememeliyiz. Yanımızda olsalar da, her gün onları görüyor olsak da onları özlediğimizi, iyi ki var olduklarını söyleyelim. İnanın bu, onları kaybettikten sonra yapmadıklarımız için pişman olmaktan iyidir.
Ne gariptir ki; Bir arkadaşımızla telefonla dakikalarca havadan-sudan konuşa biliyoruz ama anne babamızı aramaya vakit bulamıyoruz.
Arkadaşlarımızla sinemaya, maça veya öylesine dolaşmaya çıkabiliyoruz ama anne babamızı ziyaret etmek için zaman bulamıyoruz.
Arkadaşımızın doğum gününe hiç gözümüzü kırpmadan pahalı hediyeler alabiliyoruz ama anne babamızı küçük birer hediyeyle hoşnut etmek zor geliyor.
Defalarca izlediğimiz film üzerine arkadaşlarımızla saatlerce konuşa biliyoruz ama anne babamızla sohbet etmek, eski günleri hatırlamak sıkıcı geliyor. Biz küçükken aynı şeyleri tekrar tekrar söylediğimizde onlar sıkılmıyorlardı ama...
Hadisin ifadesiyle bizim onlara “of” bile demeye hakkımız yok, bunu her zaman hatırlamalı bu istikamette hareket etmeli, rızalarını ve dualarını almaya çalışmalıyız.
Anne-babamız, küçüklüğümüzde ve belki büyüklüğümüzde de bizim onlardan beklediğimiz ilgi ve şefkati bizden bekliyorlar. Bizim, zamanımızı, güler yüzümüzü, duamızı, ilgimizi kısacası kendimizi onlardan esirgemeye hakkımız yok